ÖLÜNÜN KABİRDE İLK KARŞILAŞTIĞI ŞEYLER

Bir ölü kabre konulup üzerine toprak atılmağa başlandığı vakit kabir ona şöyle seslenir:

“Sen benim sırtımda gezip ferahlanırdın. Bugün ise benim içimde mahzun olursun.

Sen benim sırtımda çeşit çeşit yiyecekler yerdin. Şimdi ise benim içimde seni böcekler yiyecek.”

Kabrin üzeri tamamen toprakla doluncaya kadar bu gibi kınayıcı sözlere devam eder.

Abdullah b. Mes’ud (R.A.) Resûlüllah (S.A.V) Efendimize sordu:

“Ya Resûlallah!

Bir ölü, kabrine konulduğu vakit ilk önce karşılaştığı şey nedir?”

Efendimiz buyurdu ki:

Ey Mes’ud’un oğlu!

Bu soruyu şimdiye kadar bana senden başka soran olmamıştı.

İlk defa ölüye muhatap olup ona seslenecek

olan bir melektir ki adı Rûmân’dır.

Kabirler arasında dolaşır ve ölüye şöyle seslenir: “Ey Allah’ın kulu, amelini yaz.”

Ölü der ki: “Benim yanımda kalem kâğıt yoktur.”

Bunun üzerine Rûmân der ki: “Yazıklar olsun! senin kefenin, kâğıdındır. Mürekkebin, hayat bakiyesi olan kanındır. Kalemin, senin parmağındır.”

Bunları söyler söylemez hemen kefeninden bir parça kopanr.

Sonra kul yazmağa başlar.

Her ne kadar dünyada yazmayı bilmeyen bir kul olsa da Allah (C.C.) tarafından öğretilir.

Bir gün gibi bir zaman içinde bütün iyiliklerini ve kötülüklerini yazar.

Sonra melek, o yazılanları dürüp ölünün boynuna asar.

O bu işlemi bitirdikten sonra kabrin azab melekleri gelirler. Onlar, sivri dişleriyle toprağı yarıp çıkan simsiyah iki melektir.

Upuzun saçları vardır, yere doğru sarkarlar.

Her ikisininde gök gürültüsünü andıran sesleri vardır.

Gözleri, çakan çakmak gibidir.

Nefesleri fırtına gibidir.

Her birinin elinde demirden bir sopa vardır. Öyle ağırdır ki, bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler onu yerinden kaldıramazlar.

Onunla en büyük dağa vurulsa, dağ ufalır yerle bir olur.

Nefis, bu durumu görünce korkup kaçar ve ölünün burun deliğine girer.

Bunun üzerine ölü, göğüs kısmından doğru canlanır ve ölüm halindeki şeklini alır. Fakat hareket etmeğe güç yetiremez. Ancak duyar ve görür.

Daha sonra azab melekleri korkutarak ve eziyet ederek onu azarlarlar ve kendisine şu sorulan sorarlar:

“Rabbin kimdir?

Dinin nedir?

Peygamberin kimdir?

Kıblen neresidir?”

Hakk Teâlâ Hazretleri kimi muvaffak kılarsa, o kimse dirayetle onlara soru yöneltir ve: “sizi bana kim gönderdi?” Der.

Daha sonra onların sorularına cevap verir:

“Rabbim Allah'tır.

Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm’dır.

Dinim İslâm’dır.

Kıblem kâbedir.”

Bu sözleri ancak seçkin kullar rahatça söylerler.

Bunun üzerine meleklerden biri diğerine der ki:

“Doğru söyledi.

Bu kadan yeterlidir.”

Sonra melekler onu bir kubbe gibi kabrine koyarlar ve ona sağ tarafından Cennet’e bir pencere açarlar.

Sonra kendisi için orayı Cennet ipeği ve Cennet kokusu ile döşerler.

O açılan pencereden Cennet kokulan gelir, hafif ve tatlı bir rüzgâr eser.

Daha sonra en çok sevdiği bir şahsın suretinde ameli ona gelir, kendisi ile konuşup arkadaşlık eder.

Kabrini bir nûr doldurur ve kendisi büyük bir neşe içinde kalır. Kıyamete kadar bu böyle devam eder.”

Yukanda anlatılan durumdan daha düşük derecede olanlar, ilim ve ameli az olan mü’minlerdir.

Onlann, ilimden ve melekût âleminin sırlann-dan nasibleri yoktur.

Böyle bir kimsenin ameli de Rûmân’dan sonra en güzel surette, güzel kokulu ve güzel elbiseli olarak kendisine gelir.

Ona der ki:

“Beni tanıyor musun?”

O kimse de karşılık verir: .

“Tanımıyorum. Fakat sen kimsin ki, Allah (C.C.) senin sebebinle bana çeşitli lütuf ve ihsanlarda bulundu?” .

“Ben senin sâlih amelinim. •

Sen mahzun olma.

Az sonra sana Münker ve Nekir melekleri gelecekler.

Sana soru soracaklar.

Sakın dehşete kapılma, korkma”

Sonra vereceği cevaplan da ona telkin eder.

Bu sırada, zikri daha önce geçtiği şekilde Münker ve Nekir melekleri gelirler ve sorulannı sorarlar.

O da rahatlıkla cevap verir:

“Rabbim Allah’tır.

Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm’dır. Rehberim Kur’an’dır.

Kıblem Kâ’be’dir.

İbrahim Aleyhisselâm benim atamdır ve onun milleti de benim milletimdir.”

Melekler:

“Doğru söyledin.” derler ve önce birinci derecede olanlara yaptıklan gibi yaparlar. Ancak, önce ona sol tarafından cehennem’e bir pencere açarlar. O da Cehennem’e bakar.

Oradaki yılardan,

Akrepleri,

Bukağı ve kelepçeleri,

Zincirleri,

Sıcaklığı ve irinden zakkum’a kadar orada var olan her şeyi görür Çok korkar.

Bunun üzerine melekler derler ki:

“Korkma!

Sana bir kötülük yoktur. Bu senin cehennemdeki yerin idi. Fakat Allah (C.C.) onu cennetteki yerine tebdil eyledi.”

Sonra onun gözlerini cehennem penceresinden çevirip kapatırlar.

Üzerinden aylar,

Yıllar ve asırlar geçer. Fakat o, üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bilemez.

insanlardan bazıları sorulan cevaplamada acemilik çekerler.

Eğer bir kimsenin inancı değişik ise: “Rabbim Allah’tır.” demekten çekinir ve Allah (C.C.)’dan başka lafızlar saymağa başlar.

Bunun üzerine ona bir darbe vururlar.

Bu darbeden çıkan kıvılcımla kabri tutuşup yanar.

Bazı günler söndürülür.

Sonra dünyada kaldığı ve yaptığı amelin durumuna göre tekrar tutuşturulur.

însanlann bir kısmına da: “Dinim İslâm’dır” demek zor gelecektir.

Bu gibi olanlar, şüpheye düşerler ve doğru cevap veremezler.

Onlar, ölüm halinde iken de fitneye düşenlerdir.

Meleklere doğru cevap veremeyince ona da bir darbe vururlar.

Yine daha önce anlatıldığı gibi o darbeden çıkan kıvılcımla onun da kabri tutuşup yanar.

İnsanlardan bazılarına da: “Rehberim Kur’andır.” demek zor gelecektir.

Çünkü o, Kur’an’ı okurdu fakat ondan ders almazdı. Kur’an’ın emirlerine ve yasaklarına uymazdı.

Sağlığında insanlar onun çevresinde dolaşırlar ve ondan bilgi almağa çalışırlardı. O ise, başkalarına nasihat eder fakat kendisine bir hayn dokunmazdı.

Bu sebeple ona da daha önce yapılanlar gibi yapılır. Bir darbe vurulur ve o darbeden kıvılcımla onun da kabri tutuşup yanar.

Bir kısım insanlara da: “Peygamberim Mu-hammed Aleyhisselâm.” demek zor gelecektir. Çünkü o, hayatta iken peygamberin sünnetini unutmuş ve onu hiç hatınna getirmemişti.

Bazı insanlara da: “Kıblem Kâ’be’dir.” demek zor gelecektir. Çünkü o, namazında çok defa kıble tarafını araştırmaz ve kıbleye yönelmezdi.

Ya da abdestinde bir noksanlık olurdu.

Yahut namazında sağa sola dönerdi.

Ve yahut da rükûlannda ve secdelerinde bozukluk olurdu.

Namazın faziletleri hakkında rivayet edilenler nasihat olarak sana kâfidir.

Allah (C.C.), üzerinde namaz borcu olanın duasını kabul etmez.

• •

Üzerinde haram elbise bulunanın namazımda kabul etmez.

«

insanlardan bazılarına da: “ Benim atam İbrahim Aleyhisselâmdır.” demek zor gelecektir.

Çünkü o, bir gün bir söz duymuş ve şüpheye düşmüştü de: “Acaba o, Yahudi miydi? Yoksa Hi-ristiyan mı idi?” diye vehme kapılmıştı.

Bu sebeple ona da diğerlerine yapılanlar gibi muamele edilecektir.

Bütün bu çeşit olayların hepsini biz “İhyâ-i Ulûmiddin” adlı eserimizde genişçe izah eyledik.

Yukarıda anlatılanlar, kusurlu mü’minler ile alakalı olan bölümlerdi.

Fâcir olanlara gelince; Münker ve Nekir melekleri onlara da: “Rabbin kimdir?” diye soracaklar, onlar da: “Bilmiyorum” diyecevap vereceklerdir.

Bunun üzerine melekler:

“Bilmez olaydın!” diyecekler ve demir sopa ile vuracaklardır.

Bu darbe ile o, yedi kat yerin dibine girecektir.

Sonra onu çekip kabrine çıkaracaklar, sonra tekrar vuracaklar ve bu hal yedi defa tekrar edecektir.

Bazı insanların amelleri, kıyamete kadar havlayacak olan bir köpek şekline getirilecektir.

Bazı insanların amelleri de domuz yavrusu şekline döndürülecektir.

Kabir azabları çok çeşitli olacaktır. Kişi dünyada en çok neden korkuyorsa kabrinde onunla azab olunacaktır.

Pişmanlığın fayda vermeyeceği gün gelip çatmadan önce Cenab-ı Hakk’ın bizi bağışlamasını ve selâmete çıkarmasını dileriz.

Rivayet olunur ki, sâlihlerden bir zât öldükten

sonra rüyada görüldü.

Ona denildi ki:

“Halin nasıl?” '

Şu cevabı verdi:

“Birgün abdestsiz namaz kılmıştım. O sebeple Cenab-ı Allah, benim başıma bir ayı musallat etti. Kabrimde beni korkutuyor.”

Yine başka bir zat rüyada görülmüştü.

Ona:

“Allah (C.C.) sana ne yaptı?” diye soruldu.

O da şu cevabı verdi: - •

“Bir gün necasetten tam bir temizlik yapmamıştım. Bu sebeple Allah (C.C.) bana ateşten bir elbise giydirdi. Kıyamete kadar onun içinde kalacağım.”

Yine başka bir zat rüyada görüldü.

Ona:

“Allah (C.C.) sana ne yaptı?” diye soruldu.

O da şu cevabı verdi:

“Beni yıkayan ölü yıkayıcı bir ara beni kıskıvrak yakaladı. Teneşir tahtasındaki çivilerde bana batıp tırmaladı. Ben bundan büyük acı duydum.”

Sabah olunca ölü yıkayan kimseye rüyadaki durum haber verildi.

O da ölüyü bir an sertçe yakalayıp tuttuğunu itiraf etti ve:

“Bu, benim iradem dışında oldu.” dedi.

Yine bir başka zat rüyada görülmüştü.

Ona:

“Halin nasıl? Sen ölmedin mi?” diye soruldu.

O da şu cevabı verdi:

“Evet, ben öldüm.

Şu anda iyi bir durumdayım. Ancak üzerime toprak atıldığı sırada bir taş, kaburga kemiklerimi kırdı ve bana zarar verdi. ”

Bu cevap üzerine kabir açıldı.

Gerçekten de kaburga kemikleri kırılmış buldular.

Yine bir başka zât, oğlunun rüyasına girmişti.

Ona şöyle dedi:

“Ey kötü çocuk!

Babanın kabrini düzelt, yağmur bana eziyet verdi.”

Sabah olunca çocuk, babasının kabrine bir adam göndererek durumu incelettirdi.

Giden adam orada bir su arkı buldu.

Sel suları oradan gelerek kabri su ile doldurmuştu.

Yine bir A’rabi’den rivayete göre, o kimse, ölen oğlunu rüyasında görmüştü.

Kendisine sordu:

“Allah (C.C.) sana ne ile muamele etti?”

Çocuk dedi ki:

“Bana zarar verici bir şey yapmadı. Ancak ben, falanca adamın peştemalı ile kefenlenip def-nolunmuştum. O adam ise fâsıktır.

Bu sebepten dolayı azab çeşitleri ile beni korkuttu.” ^

Bu gibi haberlerde bize ulaşan olayların çoğu genelde şunu ifade ediyor ki, kabir ehli, bulundukları yerde elem ve ızdırap çekerler.

Buna delil olmak üzere Resûlullah (S.A.V.) Efendimizden şu Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir:

“Diri olan bir kimsenin evinde elem gördüğü gibi ölü de kabrinde elem görür.” (Benzer ifade ile Bkz. Buharî-Cenaiz 34-Müslim-Cenaiz 17-Tirmizi-Cenaiz 24,25-Nesai-Cenaiz 14)

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ölünün kemiklerini kırmayı yasaklamıştır. ;

Peygamberimiz birgün kabir kenarında oturan bir adama rastlamıştı. Derhal o adamı bundan menetti ve şöyle buyurdu:

“Ölülere kabirlerinde eziyet etmeyiniz.”

Birgün Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, annesi Amine’nin kabrini ziyaret etti ve ağladı.

Onunla beraber olan sahabeler de ağladılar. Efendimiz buyurdu ki:

“Ben anneme istiğfar etmem için Rab-bim’den izin talep ettim. Fakat o, bana izin vermedi.

Sonra kabrini ziyaret için izin talep ettim. Bu sefer talebimi kabul etti ve bana izin verdi.

Dikkat edin! Kabirleri ziyaret edin. Çünkü onlar, ölümü hatırlatırlar.” (Kabir ziyareti ile ilgili Bkz. İbn-i Mâce-Cenaiz 47-Ebû Davud-Cenaiz 77-Tirmizi-Cenaiz 6-Nesai-Cenaiz 101-Ahmed b. Hanbel 2/441,3/23,48,5/355)

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ziyaret için kabirlere geldiği vakit şöyle derdi:

“Müslümanlardan ve mü’minlerden diyar

ehline selâm olsun.

İnşaallah bizler de size katılacağız.

Siz, bizim için öncüsünüz, biz de sizin için

tâbileriz.

Yarabbi, bizi ve onları mağfiret eyle.

Affinla muamele eyle,bizi ve onları bağışla.” (Bkz. Müslim-Tahare 39-Ebu Davud-Cenaiz 79 -Nesai-Tahare 109-İbn-i Mâce-Cenaiz 36-

Ahmed b. Hanbel 2/300)

Salih El-Müzeni diyor ki: Ulemadan bir zâta: “Hangi sebepten dolayı kabirlerde namaz kılmak yasak edilmiştir?” Diye sordum.

O zât da: “Bu konuda Hadis varid olmuştur.”

diyerek şu Hadis-i Şerifi gösterdi:

“Kabirler arasında namaz kılmayınız. Çünkü o, nihayeti olmayan bir hüsranhktır.” (Ölünün kabri üzerinde namaz kılmak ile ilgili Bkz. Ebu Davud-Cenaiz 71)

Alimlerden bir zât diyor ki:

“Birgün Kabristanda namaz kılıyordum. Birden gözüme, kabrinin üzerinde oturan bir adam belirdi.

Tıpkı babama benziyordu.

Korkarak hemen secdeye kapandım.”

Yine o zâtın ifadesine göre, başını secdeden kaldırınca babasına benzeyen o kişinin azarlamalarına hedef oldu. ,

Şöyle diyordu:

“Bütün genişliğine rağmen dünya sana dar gelsin. Sen bir müddetten beri buraya geliyorsun ve namazınla bize eziyet veriyorsun.”

Sahih bir Hadis’de anlatıldığına göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, babasının kabri başında ağlayan bir çocuğa rastlamıştı.

Ona olan merhametinden dolayı kendisi de onunla beraber ağladı.

Sonra buyurdu ki:

“Muhakkak ki ölü, ailesinin kendisi için ağlaması sebebiyle elem duyar.” (Müslim-Cenaiz 17-Tirmizi-Cenaiz 25-Nesai-Cenaiz 15)

Yani böyle yapmak onu çok üzer ve mahzun eder demektir.

Rüyada görülen nice ölmüş kişiler vardır ki, onlara: “Nasılsın ya fülan?” diye sorulduğu vakit şöyle der:

“Halim kötüdür.

Benim halimin kötü oluşu falan ve filan yü-zündendir. Onlar benim üzerime ağlamayı ve ba-

Ancak zındıklar bunu inkâr ederler.

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmaktadır:

“Sizden hiç kimse yoktur ki, dünyada tanıdığı mü’min kardeşinin kabrine uğrayıp ona selâm versin de karşılığını almamış olsun. Bilâkis onu tanır ve selâmına karşılık verir.” (Benzer bir Hadis-f Şerif için Bkz. Râmûzu’l Ehâdis sayfa/382)

Rivayet edilir ki, fukahadan bir zât vasiyet etmeden vefat etmişti.

Defnedildikten sonra gece ev halkı üzerinde dolandı durdu.

Onlara şöyle dedi:

“Falancaya ziraatten bir miktar mahsul veriniz. Filancaya da uzun zamandan beri bende emanet bulunan kitabını veriniz.”

Sabah olunca herbiri gördüklerini birbirlerine anlatırlar. Sonra ziraat mahsulünü verdiler. Fakat kitabı aradılar bulamadılar.

Buna hayret etmişlerdi.

Aradan uzun bir müddet geçtikten sonra evin bir köşesinde buldular.

Yine bir zât şöyle anlatıyor:

“Babam, evde bize yazı öğretmesi için bir öğretmen tutmuştu.

Kısa bir süre sonra hocamız öldü.

Altı gün sonra kabrine gittik. Allah (C.C.)’ın emrini konuşmağa başladık. "

O sırada yanımızdan bir satıcı geçti. Bir tabak incir satm aldık ve yedik. Çöplerini de kabrin üstüne attık.

Gece olunca babamız hocayı rüyasında görmüş ve: “Halin nasıl?” diye sormuş. O da: “İyiyim ama senin çocukların benim kabrimi çöplük yaptılar ve aleyhimde kötü sözler konuştular.” demiş.

Sabah olunca babamız gördüğü rüyayı ve hocanın uyanlarını anlattı ve bize çok kızdı.

Bunun üzerine biz de yaptıklanmıza çok pişman olduk. Babamızdan af dileyip Allah (C.C.)’a dua ettik: “Ey münezzeh olan Rabbimiz! Hocamız bize dünyada ders verdiği gibi ahirette de bize edep dersi vermeğe devam ediyor.” dedik.