MÜ’MİNLERİN DÖRT HALİ

Kabir ehli mü’minler dört hâl üzere bulunurlar:

1- Onlardan bazılan göz akıp kabre düşünceye ve cesed çürüyüp toprağa dönüşünceye kadar ayak topuğu üzerinde dururlar.

Cesed tamamen toprağa dönüştükten sonra dünya semai hariç, melekût aleminde sürekli olarak dolaşırlar. ■

2- Bazıları da vardır ki, Allah (C.C.) kendilerine hafif uyku gibi bir hal verir. Onlar birinci defa Sûr’a üflenip de uyanıncaya kadar Allah (C.C.)’ın kendilerine ne yaptığını bilmezler.

Birinci Sûr’la beraber uyanıp tekrar ölürler.

3- Bazıları da vardır ki, onlar kabirlerinde ancak iki veya üç ay kalırlar. Sonra Allah (C.C.) tarafından bir kuş gibi terkib edilirler ve cennete uçarlar.

Sahih bir Hadis-i Şerifte şeriat sahibi Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Mü’minin soluğu, bir kuş ile beraber cennet ağacında asılır.” (Nesai-Cenaiz 117)

Yine Resulullah (S.A.V.).Efendimize şehidle-rin ruhlanndan sorulunca şöyle buyurmuştur:

“Şehiderin ruhları yeşil kuşların kursaklarında onlarla beraber cennet ağacında asılır.” (Benzer ifadelerle Bkz. Müsli-İmare 121-Ebu Davud-Cihad 25-Tirmizi-Tefsirussure 3-İbn-i Mâce-Cenaiz 4-Deylemi-Cihad 18-Ahmed b. Hanbel 1/266,6/286)

4- Bazılan da vardır ki, gözleri hayata kapandığı andan itibaren yücelere kaldırılır ve sûr’a üf-leninceye kadar orada tutulur. '

Bu dördüncü gurup Peygamberlere,

Velilere,

Seçilmiş kullara mahsustur. •

Onlardan bir kısmı kıyamete kadar yeryüzünde dolaşıp dururlar. Çok kere de geceleri görünürler. Hz. Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ve Hz. Ömer El-Fârûk (R.A.)’m onlardan olduklarım zannediyorum.

Resûlullah (S.A.V.) Efendimize gelince, onun için her üç âlemde de serbest dolaşma ruhsatı verilmiştir.

Buna işaret olmak üzere Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Benim, Allah (C.C.)’a en kıymetli olmam, beni üç âlemden daha çok dünyada bırakma-sındandır.” (Ademoğulları içinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin Allah (C.C.)’a en kerîm oluşu ile ilgili Bkz. Tirmizi-Menakıb 1-Darimî-Mukaddime 8)

On tane üç de otuz eder.

Hz. Hüseyin (R.A.)’da Hicrî otuzuncu yılın başında katlolunmuştu da bütün yeryüzü halkına gazab edilmiş ve kendisi gökyüzüne yükseltilmişti.

Salihlerden bir zât rüyasında bunu gördü de Peygamber (S.A.V.) Efendimize:

“Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah! Ümmetin fitnesi hakkındaki görüşün nedir?” dedi.

Efendimiz buyurdu ki:

“Allah (C.C.) onların fitnesini artırsın.

Onlar Hüseyin’i öldürdüler ve benim onda-ki hukukumu muhafaza etmediler.”

Bazıları yedinci kat semayı seçmişlerdir. Meselâ Hz. İbrahim Aleyhisselâm gibi.

Hz. İsa da beşinci kat semayı seçmiştir.

Esasen bütün göklerde Nebi’ler ve Resûl’ler vardır.

Oradan dışan çıkamazlar ve orayı terk edemezler. .

Onların, bulundukları yeri seçme haklan yoktur.

Ancak Hz. İbrahim,

Hz. Musa,

Hz. İsa

Ve Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz serbesttirler. Onlar, âlemlerden dilediklerinde kolayca dolaşırlar.

Cenab-ı Hakk’ın veli kullanna gelince, onlardan bazıları dünya hayatındaki gibi yaşarlar. Meselâ Ebu Yezid’den rivayet olunduğuna göre o kendisi, Arş’ın altında kurulan sofradan yemektedir.

işte kabir ehli çeşitli hallerle hallenirler.

Kimisi azab olunur,

Kimisi merhamet olunur,

Kimisi aşağılanır,

Kimileri de ikram olunurlar.

Dünya hayatı son bulup ölüm ile kendilerinden intikam alınanlara geniş yerler daraltılır. Bazen de gözünden perde kaldırılır. O, onları görür ve durumunu anlar.

Ben, gözünden sır perdesi kaldırılmış keşif ehli bir zât görmüştüm.

O zât, ölmüş olan oğluna baktı da sanki bayılmış gibi olan ölünün ayıldığını gördü.

Bu gibi melekûtî şeyler, ancak Cenab-ı Hak’ın lütf-u keremine ulaşmış olanlara ve onların yolunda gidenlere malûm olur.

içine daldığımız sır deryasından bize de bolea nasib etmesini Allah (C.C.)’dan dileriz. Tâ ki, bu sayede şek ve şüpheler tamamen yok olup gitsin.

İNSANLARIN DURUMLARI

insanların iman ve amel derecelerine göre durumları ortaya çıkar. Bazıları sadece cuma ve bayramları bilirler.

Bir kişi ölüp dünyadan ayrılınca vazifeli melekler onun çevresinde toplanırlar ve onu tanırlar.

Bazı insanlar hanımlarından dolayı sorguya çekilirler.

Bazıları babalarından dolayı, kimileri de çocuklarından dolayı sorguya çekilirler.

Herbiri onlara karşı vazifelerini yapıp yapmadıklarından sorulur. .

Belki de en yakınlarımızdan biri öldüğü vakit onların hiçbiri onları felâkete düşürecek şeyden korumağa çalışmazlar ve böylece o da Yahudi veya Hiristiyan olarak ölüp onların askerlerinden olur!

Rivayet olunur ki, bir zât rüyada görülmüştü.

Ona:

“Allah (C.C.) sana ne ile muamele etti?” Diye soruldu. .

O da şu cevabı verdi:

“Ben, falan ve filan...” böylece beş kişinin adını saydı ve büyük nimetler içinde olduklarını söyledi.

O zât ve arkadaşları Haricîler tarafından şehid edilmişlerdi.

Daha sonra en yakın bir komşusunu sordular:

“Allah (C.C.) ona ne muamele etti?”

Bu soru üzerine şöyle dedi:

“Biz onu hiç görmedik.

O kötü kişi kendisini denize attı ve boğularak öldü.

Zannedersem o, intihar edip canına kıyanlarla beraberdir.”

Buharî’nin Sahih’inde rivayet olunduğuna göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim kendisini bir demirle öldürürse (intihar ederse) Kıyamet günü o demir parçası elinde olduğu halde gelir ve cehennemin ortasında onunla vurulur. Ebedî olarak da orada kalır.

Kim de bir dağdan aşağı kendisini atıp intihar ederse, o kimse de cehennem ateşine atılır.” (Buharî-Cenaiz 83, Edeb 44-Müslim-İman 175-Tirmizi-İman 16-Nesai-İman 7-Ahmed b. Hanbel 2/254,4/22)

Rivayet olunur ki, Hz. Mûsa Aleyhisselâm, Hz. Adem Aleyhisselâm’a rastladı ve ona şöyle

dedi:

“Ey Adem!

Cenab-ı Hakk, kendi kudret eliyle seni seçip halife kıldığı,

Kendi ruhundan sana üflediği,

Seni kıble ittihaz ettirip melekleri sana secde ettirdiği ve seni cennetine koydurduğu halde sen niçin ona isyan ettin?”

Hz. Adem, ona şu cevabı verdi:

“Ey Musa!

Sen de Cenab-ı Allah’ın konuşmasına mazhar olmuş bir kimsesin.

Sana Tevratı indirdi.

Sen o Tevratta görmedin mi ki: “Adem Rabbi-ne âsi oldu.”yazmaktadır.”

Hz. Musa:

“Evet” dedi.

Hz. Adem:

“Bana taktir olunan suç, vukuunda kaç sene önce Levh-i Mahfûz’da yazılmıştır?” Diye sordu. Hz. Musa cevap verdi:

“Sen o fiili işlemeden elli bin yıl önce yazılmıştır.”

Bunun üzerine Hz. Adem dedi ki:

“Ey Musa!

Ben o fiili işlemeden elli bin yıl önce takdir olunan bir suçtan dolayı beni kınıyor musun?” Buharî’nin rivayetine göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz İsra ve Mi’rac gecesi Peygamberlere

imam olmuş ve onlara iki rekat namaz kıldırmış-tır.

Efendimiz o gece pek çok Peygamberle selâmlaşmıştı.

Hz. Hârûn Aleyhisselâm’a selâm vermiş, ona ve ümmetine rahmet dilemiştir.

Yine Hz. İdris Aleyhisslâm’a selâm vermiş, ona ve ümmetine de rahmet dilemiştir.

Oysa ki, onların hepsi bu dünyadan göçmüşlerdi.

Onlar ancak bir çeşit melek hayatı yaşamaktadırlar.

Bu hayattan sonra ikinci bir hayat vardır.

Birinci hayat ise, onlan, nefisleri üzerine şeha-det ettirdiği gündür.

Hakk Teâlâ buyurdu ki:

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar da: Evet sen bizim Rabbimizsin. Şâhid olduk dediler.” (Bkz. A’raf 7/172)

O hayat, dünyevî hayattan sayılmaz. Çünkü o, çeşitli nimetlerle donatılarak emre âmâde kılınmıştır.

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki:

“İnsanlar uykudadırlar. Ancak öldükleri zaman uyanırlar!” (İnsanların gaflet uykusunda olmalarına rağmen Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin kalbinin uyanık oluşuna dair Bkz. Tirmizi-Edeb 76)

İşte dünya hayatına gözlerini yumduktan sonra ölülerin halleri böyledir.

Bazıları bir yerde mekân tutup kalırlar.

Bazılan kendilerine verilen ruhsatla dolaşırlar.

Bazılan dövülür,

Bazdan azab olunur.

Bütün bunların doğruluğuna Cenab-ı Hakk’ın şu ayet-i kerimesi delalet etmektedir:

“(Azab çeşitlerinden biri de) ateşdir ki, onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar.

Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)” (Mü’min 40/46)