Sûr’a üflenmeden önce Yüce Allah (C.C.) kıyametin kopmasını murad edince dağlar uçuşacak ve bulutlar gibi yürüyecektir.
Denizler birbirine karışacak,
Güneş dürülüp ışığı söndürülecek,
Yıldızlar kararıp düşecek,
Gökyüzü gülyağı kokusu haline gelecek ve rüzgârın hareketi gibi deveran edip dolaşacak.
Yeryüzü şiddetli depremlere sahne olacak, bazen dürülüp toplanacak, sıkılacak ve bazen de gevşeyecektir. . .
Nihayet Allah (C.C.) bütün kâinatın soyutlanmasını emredecek,
Yedi kat yerde,
Yedi kat gökte,
Ve Kürsî’de hiçbir canlı varlık kalmayacaktır. Sonra Yüce Allah (C.C.) makamda tecelli edecek,
Yedi kat gökleri sağından,
Yedi kat yerleri de solundan yakalayacak ve şöyle hitab edecektir:
“Sen ey dünya! Ey dünyacık!
Nerde senin erbabın?
Nerde ashabın?
Muhabbetinle onlan fitneye düşürdün. Onları ahiretlerine hazırlanmaktan meşgul ettin.”
Sonra dilediği gibi kendi nefsini över.
Sürekli bakî kalmakla,
Devamlı izzet sahibi olmakla,
Ezici bir kudrete mâlik olmakla iftihar eder. Daha sonra şöyle seslenir:
“Bugün hükümranlık kimindir?” (Mü’min 40/16)
Hiç kimse bu soruya cevap veremez.
Bunun üzerine Allah (C.C.) yine kendisi cevap verir:
“Kahhâr olan tek Allah’ındır.” (Bkz. Mü’min 40/16)
Bundan sonra gökleri bir parmak üzerine, Yerleri de bir parmak üzerine alır.
Onlan sallar ve şöyle nida eder:
“Ben, hesaba çeken mutlak kudret sahibiyim. Bana şirk koşan,
Benim rızkımı yiyen ve benden başkasına tapan putperestler nerede? >
Benim rızkımla bana karşı masiyete güç bulanlar nerede?
Büyüklük taslayanlar nerede?”
Yine daha önce yaptığı gibi nida eder:
“Bugün hükümranlık kimindir?”
Sonra Yüce Allah (C.C.) dilediği bir müddet kadar öyle kalır.
Sonra yine kendisi cevaplar.
Allah (C.C.) cennetlerindeki hurilerin ve çocukların kulaklarına misal verir.
Sonra Hakk Teâlâ Hazretleri cehennemden bir gedik açar ve o gedikten cehennem alevi dışarı çıkar.
Böylece cehennemde yandığı gibi ondört denizde birden yanıverir.
Onlardan bir damla bile kalmaz ve yerlerini siyah bir şekil olarak bırakır.
Gökler ise, sanki sıvı yağ bulanıklığında ve erimiş bakır madeni gibi olur.
Alev, gökyüzü sınırına yaklaşınca Allah (C.C.) onu yükselmekten meneder.
Ateş söner,
Alev yükselmez.
Sonra sübhanehu ve Teâlâ Hazretleri, Arş’ın hâzinelerinden bir depo açar.
Orada hayat denizi vardır.
Allah (C.C.) oradan yeryüzüne yağmur yağdırır.
O yağmurun taneleri sanki erkeklerin menisi gibidir.
Onu, susuzluktan ölen yeryüzüne atar da o derhal canlanır ve sallanır.
Her tarafı sular kaplayıncaya kadar yağmur yağmaya devam eder.
Nihayet sular kırk zira’ miktan yükselir.
Bu sırada bütün mahlûkat, kuyruk sokumundan yaratılır.
Hadis-i Şerifte zikredildiğine göre, insanın yaratılması kuyruk sokumu kemiğinden başlamıştır. Ahirette yine ondan başlanarak yeniden halkolu-nacaktır.
“O, kuyruk sokumu kemiğidir.
Bütün mahlûkat ondan terkib olunur (yaratılır)” (Buharî-Tefsirussure 78-Müslim-Fiten 141,143-İbn-i Mâce-Zühd 32-Ahmed b. Hanbel 2/315) '
Başka bir rivayette kişi tamamen çürür, ancak kuyruk sokumu kemiği hariç. Çünkü ilk defa ondan başlandı, ikinci yaratılış da ondan başlayacaktır.
“Her şey insandan çürür, gider. Ancak kuyruk sokumu kemiği hariç.” ( Buharî-Tefsirussure 39-Ebu Davud-Sünne 22-Nesai-Cenaiz
117-Ahmed b. Hanbel 3/28)
O, nohut büyüklüğünde bir kemiktir.
Onun iliği yoktur.
Bütün cesedler, kabirlerinde ondan biterler. Tıpkı hububatın bittiği gibi. .
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yine şöyle buyurmaktadır:
“Sonra Allah (C.C.) su indirir.
Bunun üzerine onlar da hububatın bittiği gibi hemen bitiverirler.” (Buharî-Tefsirussure 78-Müslim-Fiten 141)
Nihayet herkes birbirine kanşır.
İnsanlann çokluğundan dolayı bir de bakarsın ki, şunun başı, bunun omuzu yanındadır. Bunun eli, şunun gövdesi yanındadır.
Allah (C.C.)’ın şu kavl-i şerifinden murad olunan mana budur:
“Muhakkak ki biz, toprak, onların bedenlerinden neleri yeyip eksilttiğini bilmişizdir. Bizim katımızda (her şeyi) tesbit eden bir kitap (Levh-i Mahfûz) vardır.” (Kaf 50/4)
Biz “İhyâ-ul ulûm” eserimizde bu hususa genişçe işaret ettik.
Çocuk, çocuk olarak,
Delikanlı, delikanlı olarak,
Genç, genç olarak,
Olgun, olgun olarak,
İhtiyar da ihtiyar olarak yeniden diriltildiği ikinci yaratılış tamamlanınca Allah (C.C.) Hazretleri rüzgâra emreder ve Arş’ın altından esmesini ister.
O da latîf bir şekilde eser.
O zaman yeryüzünden sır perdesi kaldırılır ve dünya apaçık bir şekilde ortada kalır.
Onda hiçbir eğrilik ve tepecikler yoktur.
Dağlar kuma dönmüştür ve çukur yerleri doldurmuştur.
Sonra Allah (C.C.) Hazretleri, İsrafil Aleyhisselâmı diriltir. O da Kudüs’de bir kayadan Sûr’a üfler.
Sûr, boynuz şeklinde nûrdan bir borudur.
Onun ondört tane halkası vardır.
Bir tek halkasında bütün karada yaşayan mahlûkatın ruhlan sayısmca delikler vardır. Bütün karadakilerin ruhlan oradan çıkarlar.
Orada an vızıltısı gibi sesler vardır.
Onlar bütün ufuklan doldururlar.
Sonra herkes kendi cesedine girer.
Allah (C.C.), kuşlar ve vahşi hayvanlar dahil olmak üzere bütün ruh sahiplerinin hepsine ilham
eder.
Sonra tekrar Sûr’a üflenir.
Bütün yaratıklar hepsi birden kalkıp bakadu-rurlar.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz ki Sûr’a son üfürülüş, tek bir sayhadan ibarettir. Bir de bakarsın onlar hep kabirlerinden uyanmışlar (bir araya toplanmışlar)” (Nâziât 79/13,14)
Mahlûkat, kabirlerinden kalktıkları sırada gözlerini açmışlardır da kökünden sökülmüş olan dağlara ve sulan tükenmiş olan denizlere bakmışlardır.
Onlarda hiçbir eğrilik yoktur.
Hiçbir tümseklik de yoktur.
Yeryüzündeki ufak eğimler ve vadiler düzelmiş, her taraf dümdüz olmuştur.
Bu manzaraya hayretle bakarlar ve şaşıp kalırlar.
Yerin altından doğru herkes mesken edindiği kabrin üstüne çıkıp oturur.
Şaşkınlıkla ve düşünceli olarak bekler.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin haber verdiği gibi orada insanlar çıplak olacaklardır.
Ancak, gurbette mü’min olarak ölenler ve garip kalıp kefenlenmeyenler haşr olunduklan vakit onlara cennetten bir elbise giydirilir.
Şehîd olanlara da cennetten bir elbise giydirilir.
Ve yine Muhammed Aleyhisselâmın ümmetinden olup onun sünnetine son derece önem verenler de kefenleri ile haşrolunur.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar:
“Ölülerinizi kefenlemede mübalağa ediniz. Çünkü benim ümmetim kıyamet günü kefenleri ile beraber haşrolunacaktır.
Diğer ümmetler ise çıplak olacaklardır.” (Kefenlemede müstehab olan şeylerle ilgili olarak Bkz. Tirmizi-Cenaiz 18-İbn-i Mâce-Cenaiz 12)
Rivayet olunur ki, bir zât, ölüm vakti yaklaştığı sırada yanında bulunanlara hitab ederek:
“Bana falancamn elbisesini giydirin.” dedi. Fakat onun bu vasiyetine uyulmadı.
Nihayet adam kısa bir gömlekle öldü.
Üzerinde başka bir şey yoktu.
Defnettikten kısa bir müddet sonra onu rüya
aleminde gördüler.
Sanki o aç, susuz ve çıplak bir vaziyette idi. Dediler ki:
“Ne oldu sana?”
• • •
Önce konuşmak istemedi.
Sonra şöyle cevap verdi:
“Siz beni elbiseden mahrûm ettiniz ve beni şu gömlek ile haşrolunmak durumunda bıraktınız.”