Herkes kabrinden doğrulup kalktığı vakit kimileri çıplaktır,
Bazıları giyiniktir,
Bazıları siyahlaşmıştır,
Bazılan beyazdır.
Bir kısım insanlann nûr’u olacaktır ve bu nûr, çok güçlü bir lamba gibi etrafa ışık saçacaktır.
Bazılarının da nûr’u olacaktır ve o nûr, güneş gibi her tarafa aydınlık saçacaktır.
Bununla beraber bütün herkes başlan önlerine eğik bir vaziyette ve ne yapacaklannı bilemez bir halde bin yıl öylece kalacaklardır.
Nihayet Batı tarafından bir ateş zuhûr edecektir. Onun aynı zamanda çok büyük bir gürültüsü vardır ve bütün mahlûkatı mahşer yerine sevke-der.
İnsanlar, •
Cinler,
Vahşi hayvanlar ve kuşlar, onun gürültüsünden dehşete düşerler.
Daha sonra herkes kendi amelini eline alır.
O da şöyle söyler:
“Kalk, yürü mahşer yerine.”
Ameller çeşit çeşit olduğundan kiminin ameli çok iyidir. O güzel amel, bir hanım şeklinde kendisine görünecektir.
Bazılarının ameli, kendilerine bir eşek şeklinde görünecektir.
Bazılarının ameli ise, kendilerine koç şeklinde görünecektir. Bazan onu sırtına alıp taşıyacak ve bazan da onu kaldırıp yere atacaktır.
İmanı olanlara önlerinden ve sağ taraflarından bir nûr verilecektir.
Kâfirlerin önlerinden ve sol taraflarından da zifirî karanlık verilecektir.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“(Sırat üzerinde) nûrları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak.” (Bkz. Tahrîm 66/8)
Kâfirler orada korku ve şaşkınlık içinde kalacaklardır.
Onlan gözetleyenler ise, imdat isteklerini geri çevireceklerdir. •
Mü’min olanlar, zifirî karanlığın şiddetine bakıp Cenab-ı Hakk’ın kendilerine ihsan ettiği hidayet nûr’una hamdederler.
Yüce Allah (C.C.) mü’min kullan için sır perdesini açar ve böylece kâfirlerin hallerini onlara gösterir.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman da: Ey Rabbimiz, bizi zâlimler topluluğu ile beraber yapma, derler.” (A’raf 7/47)
Bazı şeyler vardır ki, onların kıymetini ancak çeken bilir: .
Hayatın kıymetini en iyi, ölüler bilir.
Nimetin kıymetini darlığa düşen bilir.
Zenginliğin kıymetini fakir bilir.
Kıyamet günü nice insanlar vardır ki, ayaklan ile koşarlar.
Kimileri ayak parmaklarına üzerine basarak yürürler.
Kimilerine ise verilmiş bir ışık vardır ki bazen söner, bazen yanar.
Yeniden dirilme esnasında onların nârları, imardan nisbetindedir.
Attıklan adımların sür’ati de amelleri nisbetindedir.
Bir Hadis-i Şerifte zikrolunduğuna göre, Resûlullah (S.A.V.) Efendimize denildi ki:
“Ya Resûlullah!
Mahşer günü bizler nasıl haşrolunacağız?”
Efendimiz buyurdu ki: .
“İki kişi bir devenin sırtında,
Beş kişi bir devenin sırtında,
On kişi bir devenin sırtında,”
Burada murad olunan mana, Allahu a’lem şudur; bir kavim İslâm’ı yaşamıştır. Cenab-ı Allah da onlara Rahmetini ihsan etmiştir.
Onların kendi amellerinden, amel derecelerine göre deve yaratacak ve onlar da ona bineceklerdir.
Tabii bu durum, zayıf amel sahibi olanlar içindir.
Buna şöyle bir misal de verebiliriz:
Bir topluluk uzak bir yere seyahat için birlikte
m
yola çıkarlar, içlerinden bazısının binek alacak kadar parası yoktur. Böylece onlar ikisi bir araya gelip bir binek alırlar. Yahut üçü bir araya gelip bir binek alırlar ve kervanın peşinden giderek onlara katılırlar.
Bazen bu, on kişiye bir deve de olabilir!
Tabii ki bu durum, bir acizlik ve noksanlıktır. Amellerdeki hata ve noksanlıklardan kaynaklanır.
Eğer sen de Allah (C.C.) için sâlih amel işlersen, senin de bir binitin olur.
Şunu da iyi bil ki; bu, kârlı bir ticarettir ve dünya iyi bir ticaret yeridir.
Takva sahipleri ise Allah (C.C.) katında en yüce mertebelere ulaşırlar.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Takva sahiplerini, elçilerimiz gibi Rah-man’ın huzuruna toplayacağımız gün.” (Meryem 19/85)
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz birgün ashabına şöyle anlatmıştı: .
“İsrailoğullarından bir adam vardı.
Çok hayırlar işlerdi.
Nihayet o da (mükâfaat olarak) sizinle beraber haşrolunacaktır.”
Dediler ki:
“Ya Resûlullah!
O, ne gibi ameller yapardı?”
Efendimiz buyurdu ki:
“Babasından kendisine çok mal miras kalmıştı.
Onun bir kısmı ile bir bostan satın aldı ve: bu, Allah (C.C.) indinde benim bostanımdır, diyerek onun mahsulünü garibanlara ayırdı.
Yine sayısız miktarda dinarı da zayıf ve fakirlere dağıttı.
Sonra Allah (C.C.)’ın rızası için o paranın büyük bir kısmı ile çok sayıda köleler ve cari-yeler satın alıp: Bunlar benim Allah (C.C.) indindeki hizmetkârlarımdır, diyerek onları azad etti.
Yine birgün gözü sakat olan bir adama rastlamıştı. Bazen yürüyor, bazen yolda tökezliyordu.
Derhal bineğini ona doğru sürüp gitti ve: Bu, Allah (C.C.) indinde benim bineğimdir (sana bağışladım) haydi bin ona, dedi.
Nefsim kudret elinde olan Allah (C.C.)’a yemin ederim ki, bineği eğerlenmiş ve yular takılmış olarak ona binip mahşer yerine doğru getirilişini görüyorum.”
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Yüzüstü tökezleyerek yürüyen mi varılacak yere daha iyi erişir? Yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?” (Mülk 67/22)
Bu ayetin tefsirinde deniliyor ki; Allah (C.C.) kıyamet günü mü’minlerin ve kâfirlerin hasrolunmalarındaki hallerini ve onların ne şekilde mahşere sevkedileceklerini insanlara göstermek ve onlara ibret olmak için misal vermiştir.
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Günahkârları da susuz olarak Cehenneme süreriz.” (Meryem 19/86)
Yine şöyle buyurmaktadır:
“O günde dilleri, elleri ve ayakları yapmış
olduklarından dolayı aleyhlerinde şahidlik edeceklerdir.” (Nûr 24/24)
Yine şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzüstü haşrederiz.” (Bkz. İsra 17/97)
Deniliyor ki;
Ayette geçen körlükten maksad, mü’mirilerin önlerinden ve sağlarından nûr saçıp ortalığı aydınlatan ışıktan, kâfirlerin mahrum kalmalarıdır.
Kıyametin bütün halleri şu ayetin tefsirindeki sırda mevcuttur:
“Bir sihir midir bu? Yoksa siz görmüyor musunuz?” (Tur 52/15)
Yine deniliyor ki, kıyamet günü körlükten maksad, karanlıklar içinde kalmaktır ve Cenab-ı Hakk’ın nûruna bakmaktan menedilmektir.
Yüce Allah’ın nûru o gün her tarafı kaplayıp aydınlatacaktır. Fakat kâfirlerin gözlerine perde çekilecek ve onlar bir şey göremeyeceklerdir.
Yine onların kulaklarına da perde çekilecek ve onlar, mü’minlerin duyup lezzet aldıkları yüce kelamı duyamayacaklardır.
Hakk Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmaktadır:
“Ey ayetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur.
Sizler üzülmeyeceksiniz de.
Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak Cennete giriniz.” (Zuhruf 43/68-70)
Yine o günde kâfirlerin dilleri konuşmaktan menedilecektir. Sanki onlar dilsizler gibi olacaklardır.
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“O (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.
Onlara izin bile verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.” (Mürselât 77/35-36)
O günde bir kısım insanlar dünyada imtihan olundukları fitneleri ile beraber haşrolunurlar.
Herkes dünyada neye bel bağlayıp ona sarılmışsa kıyamet günü kabrinden onunla beraber kalkacaktır.
Önce onu sağ yanından alacak fakat derhal onu elinden atıp şöyle diyecek:
“Kahrolası!
Sen beni Allah (C.C.)’ı hatırlamaktan alıkoydun. Beni meşgul ettin.”
O da tekrar kendisine dönecek ve şu cevabı verecektir:
“Ben senin arkadaşınım.
Allah (C.C.) aramızda hükmünü verinceye kadar seninle beraberim.
O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
Kıyamet günü, sarhoş kimse yine sarhoş olarak haşrolunacak, çalgıcı da çalgıcı olarak haşro-lunacaktır.
Bunların her ikisi de Allah (C.C.)’ın yolundan saptıkları hal üzere mezarlarından kalkacaklardır.
Hadis-i Şerifte zikrolunduğuna göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz ki, içki içen bir kimse (kıyamet
günü) içki küpü boynunda asılı ve kadeh de elinde olduğu halde haşrolunur.” (İçki içene, dağıtana ve satana Allah (C.C.)’ın lânet ettiğine dair değişik bir ifade ile Bkz. Râmûzu’l Ehâdis-Sayfa-347)
O, yeryüzüne atılan pisliklerin en kokmuşudur.
Mahlûkattan ona rastlayan ve onu gören herkes, kendisine lânet eder.
Yine bir ölü, kendisine zulmedilen şeyle beraber haşrolunur.
Hadis-i Şerifte zikrolunduğuna göre Allah (C.C.) yolunda öldürülen bir kimse, kıyamet günü yarasından kan akarak gelir.
% % O % x ,*^0x0.» O» \ * o ^
“Muhakkak ki Allah (C.C.) yolunda öldürülen bir kimse kıyamet günü yarasından kan akarak Cenab-ı Hakk’ın huzuruna gelir.
Rengi, kan rengidir.
Kokusu da misk kokusudur.” (Değişik bir ifade ile Bkz. Müslim-İmare 1-Nesâi-Cihad 25, 27-İbn-i Mâce-Cihad 15-Darimi-Cihad 14-Ahmed b. Hanbel 2/242,391,398,*3/296)
Melekler gurup gurup insanları sevkedip getirirler.
insan,
Cin,
Şeytan,
Vahşi hayvanlar, parçalıyıcılar ve kuşlar bütün hepsi bir meydan da toplanırlar.
Sonra melekler, onları gümüşten daha parlak olan ve Ardu’l Beydâ denilen başka bir yere havale ederler.
Kendileri de âlemlerin ötesinde bir halka oluştururlar. Onların sayılan, dünyada yaşayan bütün canlılann on katıdır.
Sonra Allah (C.C.) ikinci gök meleklerine emreder. Onlar gelirler ve önceki meleklerin etrafını çepeçevre kuşatıp bir halka oluştururlar. Sayıları öncekilerin yirmi katıdır.
Sonra üçüncü kat semanın melekleri inerler ve bir önceki meleklerin etrafını çepeçevre kuşatıp bir halka oluştururlar. Sayılan öncekilerin otuz katıdır.
Sonra dördüncü kat semanın melekleri inerler ve bir önceki meleklerin etrafını kuşatıp bir halka oluştururlar. Sayılan öncekilerin kırk katıdır.
Sonra beşinci kat semanın melekleri inerler ve bir önceki meleklerin etrafını kuşatıp bir halka oluştururlar. Sayılan öncekilerin elli katıdır.
Sonra altıncı kat semanın melekleri inerler ve bir önceki meleklerin etrafını kuşatıp bir halka
oluştururlar. Sayıları öncekilerin altmış katıdır.
Sonra yedinci kat semanın melekleri inerler ve bir önceki meleklerin etrafını kuşatıp bir halka oluştururlar. Sayıları öncekilerin yetmiş katıdır.
Nihayet bütün mahlûkat çok sıkışık bir vaziyette ve büyük bir izdihamla toplanırlar. Öyle ki, izdihamın şiddetinden ayaklar birbirine basar.
İnsanlar ter içinde kalırlar.
Bu terlemeleri, iman ve amellerinin derecelerine göre olur.
Bazıları kulaklarına kadar terin içine batarlar.
Bazıları boğazlarına kadar,
Bazılan omuzlanna kadar,
Bazılan göğüslerine kadar,
Bazılan da dizlerine kadar terin içinde kalırlar.
Bazılarına hamamda oturur gibi basit bir ter isabet eder.
Bazılarına da susayıp su içmiş gibi çok basit bir ıslaklık isabet edecektir.
Minberlerden şeriatı anlatanlar,
Kürsülerden İslâmî öğretenler ve suda boğulup ölen mü’minler için melekler şöyle nida ederler:
“Bugün size korku yoktur. Siz mahzun da olmayacaksınız.”
Ariflerden bir zât’ın bana anlattığına göre onlar, Fudayl b. Iyâd ve onun gibi çok tevbe edenlerdir.
Çünkü Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Günahından tevbe eden kimse, hiç günahı olmayan gibidir.” (İbn-i Mâce-Zühd 30)
İşte bu Hadis-i Şerif, tevbe edenlerin günahtan sıynlacaklanna açık bir delildir.
Yukarıda zikredilen üç gurup kimsenin yüzleri kıyamet günü nurlanacaktır.
Kafirlerin yüzleri ise kararacaktır.
Kargaşa, sıkıntı ve ter nasıl olmasın ki! Güneş onların tepelerine yaklaşacaktır. Hatta o kadar ki, biri elini uzatsa neredeyse ona erişecek!
Üstelik harareti de yetmiş kat artacaktır.
Selef-i sâlihinden bir zât diyor ki:
Eğer güneş, kıyamet günündeki şekli ile dünya üzerine doğmuş olsa, bütün yeryüzünü yakardı.
Kayaları eritirdi ve nehirleri kuruturdu.”
Bütün mahlûkat dalga dalga gelip sıkıntılı bir şekilde Ardu’l Beydâ denilen yerde toplanacaklar.
Göklerin ve yerin şekli de değişmiş olacaktır.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) değiştirildiği ve (insanlar) bir ve kahredici olan Allah’ın huzuruna çıktıkları gün (Allah zalimlerden intikam alacaklardır.)” (İbrahim 14/48)
insanlar mahşer yerinde çeşit çeşit durumlarda olacaklardır.
Dünya ehli yanında kral olanlar orada müte-kebbir sıfatında altın gibi görünecekler.
Gerçekte ise onlar, altın gibi değerli değildirler. Çünkü dünyada altın gibi kıymetli zannedilenlerin üzerine o gün ayaklar basacaktır.
Yine o günde bir takım insanlar soğuk, tatlı ve saf su içeceklerdir. Çünkü Cennet ehli çocuklar, ellerinde cennet ırmaklarından doldurulmuş kadehlerle babalarının etrafında dolanacaklar ve onlara su ikram edeceklerdir. ,
Selef-i sâlihinden bir zât uyudu.
Rüyasında gördü ki, kıyamet kopmuştur. Kendisi de mahşerde ki toplanma belgesinde susuz olarak kalmıştır.
O sırada birçok küçük çocuk gördü.
Rüyasmı anlatan zât diyor ki:
“Bana da su veriniz.” diye onlara seslendim.
İçlerinden biri dedi ki:
“Bizim aramızda senin bir çocuğun var mı?”
Ben de:
“Yoktur.” diye cevap verdim.
Bunun üzerine dedi ki:
“Öyle ise sana da su yoktur.”
En iyi evlenmenin nasıl olacağım ve bu çocukların su verme şartlarını İhyau’l Alûm adlı eserimizde genişçe açıkladık. .