Mahşer günü bir kısım insan vardır ki, başlan üzerinde bir gölge olur ve onlan güneşin hararetinden korur.
Bu da, güzel bir şekilde verilen zekat ve sadakadır.
İnsanlar bu hal üzere bin yıl kalırlar.
Nihayet vasfım İhyâ kitabımızda anlattığımız şekilde bir münâdî onlara seslenir.
Mü’min ve kâfir herkes bu şiddetli nidayı duyarlar ve bunu, Kıyamet gününün korkusunu artıracak bir azab zannederler.
O sırada sekiz meleğin taşıdığı Arş görünür.
Meleğin her bir adımı, onlardan yirmi bin yıllık bir yürüyüş mesafesidir.
Meleklerin gurup gurup teşbih sesleri akıllara durgunluk verir.
Nihayet Yüce Allah (C.C.)’ın özellikle bu iş için yarattığı Ardu’l Beydâ denilen yerde Arş kurulur.
Bütün başlar öne eğiktir.
Herkes korku ve üzüntü içindedir ve peygamberlerden şefaat beklemektedirler.
O günün dehşetinden âlimler bile korkmaktadır. . •
Veliler ve şehidler bile hiçbir şeyin karşı koyamayacağı Allah (C.C.)’ın azabından korkmaktadırlar.
Onlar bu halde iken birden bire etrafı bir nûr kaplar.
Bu öyle bir nûrdur ki, güneşin nûrundan çok üstün olup onu bastırır.
Onun harareti altında ve çok izdihamlı bir şekilde bin yıl öylece kalırlar.
Allah (C.C.) onlara bir kelime bile söylemez.
Sonra insanlar Hz. Adem Aleyhisselâma giderler ve ona şöyle derler:
“Ey Adem!
Ey insanların atası! Biz çok zor bir durumdayız.
Sen, Cenab-ı Allah’ın kendi kudret eli ile yarattığı bir kimsesin.
Seni kıble kılıp melekleri secde ettirdi.
Sana kendi ruhundan üfledi.
Allah (C.C.) yanında senin çok değerin vardır. Bize şefaat eyle.”
Hz. Adem Aleyhisselâm onlara şu cevabı verir:
“Ben Allah (C.C.)’m enirine âsi oldum. Çünkü o bana ağaçtan yemeyi yasaklamıştı. Şimdi ben bu durumda ona bir şey söylemeğe utanırım.
Fakat siz Nuh Aleyhisselâma gidiniz. Çünkü o, Allah (C.C.)’a teslim olanların ilkidir.”
Bu sözler üzerine aralarında bin yıl istişare yaparlar ve sonunda Nuh Aleyhisselâma giderler.
Ona şöyle derler:
“Ey Nuh!
Sen müslümanlann ilkisin. Allah (C.C.) katında geri çevrilmezsin. Bizim müşkülümüzü çözmek için bize şefaatçi ol.”
Hz. Nuh, onlara şu cevabı verir:
“Ben bir beddua ettim de dünya halkı o
beddua sebebiyle sulara gömüldü.
Şimdi böyle bir şey istemek için Allah
(C.C.)’tan utanırım.
Fakat siz, İbrahim Halîlullah’a gidin. Çünkü daha önce size şefaat edebilir!”
Yine aralarında bin yıl istişare ederler ve İbrahim Aleyhisselâma giderler.
Ona şöyle derler:
“Ey İbrahim!
Ey müslümanlann atası! Sen Cenab-ı Hakk’m dost seçtiği bir kimsesin. Allah (C.C.) katında bize şefaatçi ol.”
Hz. İbrahim, onlara şu cevabı verir:
“Ben dünya hayatımda İslâmî tebliğ için çok uğraştım. Fakat üç yerde yalan söz söyledim.
Şimdi böyle bir durumda ondan şefaat dilemeye utanırım. .....
Fakat siz Musa Aleyhisselâma gidin. Çünkü
Allah (C.C.) onu, kendisine yakın kullardan seçti ve onunla konuştu.
Belki o size şefaat edebilir!”
Yine aralarında bin yıl istişare ederler ve sonunda Musa Aleyhisselâma giderler.
Ona şöyle derler:
“Ey Imran’ın oğlu!
Allah (C.C.) seni kendisine yakın kullardan seçti ve seninle konuştu.
Sana Tevrat’ı indirdi.
Senin Allah (C.C.) yanıda çok itibarın vardır. Bize şefaat eyle.” .
Musa Alelhisselâm şöyle cevap verir:
“Ben, diğer insanlara ibret olması için yıllarca Firavun ve avenesinin kahrolmalarını Allah (C.C.)’dan istedim.
Şimdi böyle bir durumda ondan bir şey istemeye utanırım.
Fakat siz Hz. İsa Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, peygamberler içinde Allah (C.C.)’a daha yakın olmuş ve marifetullah’a daha çok ermiştir.”
Bunun üzerine yine aralarında bin yıl istişare ederler ve sıkıntılardan kurtulmak için başka alternatif ararlar. Fakat bulamazlar ve Hz. İsa Aleyhisselâm’a gelirler.
Ona şöyle derler:
“Ey İsa!
Sen Allah (C.C.)’m ruhu ve kelimesisin.
Hakk Teâlâ Hazretleri seni dünyada ve ahiret-te insanların önderi kıldı. Rabbinin katında bize şefaat eyle.”
Hz. İsa Aleyhisselâm şu cevabı verir:
“Kavmim, beni ve annemi ilâh edindiler. Beni, Allah’ın oğlu diye isimlendirdiler.
Şimdi, kendisi ile beraber ilâh ittihaz edilen birisi, nasıl olur da Allah (C.C.) katında şefaatçi olabilir!
Fakat siz Muhamed Aleyhisselâma gidin. Çünkü o, bütün yaratılmışlar içinde Cenab-ı Hakk’a en yakın ve en şerefli olandır.
O, düşmanlarını bile bağışlar.
Yusuf Aleyhisselâmın, kardeşlerini affettiği gibi o da şöyle der:
•‘Dedi ki: Bugün sizi kınama yoktur. Allah (C.C.) sizi affetsin. Çünkü o, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf 12/92)
Daha sonra Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin üstünlüklerini tek tek sayar.
Nihayet onların nefisleri bir an önce Resûlullah (S.A.V.) Efendimize gidip ona kavuşmak arzusuyla dolup taşar.
Sonunda Efendimizin minberine gelirler ve
şöyle derler:
“Ey Muhammedi
Sen Habibullahsın. Allah (C.C.)’ın en çok sevdiği kimse, bize şefaatçi olmak için en uygun vasıtadır.
Biz önce Adem Aleyhisselâm’a gittik. O bizi Nuh Aleyhisselâm’a havale etti.
Nuh Aleyhisselâm’a gittik, o bizi İbrahim Aleyhisselâm’a havale etti.
İbrahim Aleyhisselâm’a gittik, o bizi Musa Aleyhisselâm’a havale etti.
Musa Aleyhisselâm’a gittik, o bizi İsa Aleyhisselâm’a havale etti.
Isa Aleyhisselâm’a gittik, o da bizi sana havale etti. Şimdi senden başka bir merci yok ki ona gidelim.”
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şu cevabı verir:
“Allah (C.C.) dilediğine izin verinceye kadar ben şefaatçi olmağa çalışacağım.”
Sonra Serâbikatü’l Celâl denilen yüce makama gider ve şefaat için izin talep eder.
Kendisine izin verilir.
Sonra sır perdesi kaldırılır ve Arş görünür.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz derhal secdeye kapanır ve bin yıl öylece kalır. Sonra hiçbir kimsenin hamd edemeyeceği bir şekilde Hakk '{eâlâ Hazretlerine hamdeder.
Ariflerden bir zât diyor ki:
“Bu hamdetme şekli, Cenab-ı Hakk’m mahlûkatı yarattığı günde, kendisini medh-ü senâ ettiği vasıflarla olmuştur.”
Cenab-ı Hakk’a ta’zim için Arş hareket edip Scillcinır
Bu konu ile ilgili detaylı bilgiler İhyâu’l Ulûm eserimizde zikredilmiştir.
Bu müddet içinde insanların yeri daralmış ve halleri daha da perişan olup kötüye gitmiştir.
İnsanlardan herbiri dünyada iken cimrilik yapıp vermediği şeyler sebebi ile cezalandırılırlar.
Meselâ devenin zekâtım vermeyen bir kimse o günde bir deveyi yüklenip omuzuna alır. O devenin korkunç bir böğürtüsü ve dağ gibi ağırlığı vardır. .
Sığır zekâtmı vermeyen de omuzuna bir öküzü yüklenir. Onun da bir böğürtüsü ve dağ gibi ağırlığı vardır. Böğürtüler ve sesler, korkunç bir gök gürlemesini andırır.
Ziraat mahsulünün zekatını vermeyen kimse, omuzuna büyük bir küp yüklenir. Küpün içi, cimrilik edip vermediği buğday yahut arpa gibi hububat ile doldurulmuştur.
Öyle ağırdır ki,
Onun altında kahrolur.
Malının zekâtını vermeyen kimse de acımasız ve katı kalpli bir yaratığı omuzuna yüklenir.
Onun ağzı köpüklü,
Gözlerinin çevresi kıllı ve üzerinde iki tane siyah benek vardır.
Kuyruğunun ucu, burun deliğinden dışan sarkmıştır. .
Onu taşıyanın omuzuna öyle bir yük çöker ki, sanki bütün dünya halkı bir araya gelse onu taşımağa güç yetiremezler gibi bir hal olur.
Onu gören bütün herkes:
“Bu nedir?” Diye sorarlar.
Melekler derler ki:
“İşte bu, dünyada zekatını vermekten cimrilik ettiğiniz ve hoşlandığınız şeydir.”
Yüce Allah (C.C.) Kur’an-ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır:
“Cimrilik ettikleri şey de kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.” (Bkz. Ali İmran 3/180)
Diğer bir kısım insanlar vardır ki, fercleri (edep yerleri) büyüyecek ve oradan irin akacaktır. Onun pis kokulan sebebiyle komşulan da rahatsız olurlar.
Bazı insanlar ateş üzerinde asılı kalırlar.
Bazılannm dilleri en çirkin bir şekilde göğüsleri üzerine çıkanlır.
Bunlar zina edenler,
• Livata (çarpık ilişki) yapanlar ve çok yalan
söyleyen kimselerdir.
Bazılarının karınları yüce dağlar gibi büyür. Bunlar da faiz yiyenlerdir.
İşte böylece her günah sahibinin günahı, zahiren yüzünde açık bir şekilde belli olacaktır.
Daha sonra Yüce Allah (C.C.) Hazretleri, Resûlullah (S.A.V.) Efendimize hitap eder:
“Ey Muhammedi
Başını kaldır da söyle, (senin sözün) dinlenecektir. Artık kimi dilersen ona şefaat eyle.” (Resûlullah (S.A.V.)’in ilk şefaatçi olması ile ilgili Bkz. Müslim-İman 330)
Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz şöyle der:
“Yarabbi!
Kullarının arasını ayır, onların işlerini bitir. Zira, onların bulundukları yerde bekleyişleri uzadı. Herbiri, günahı sebebiyle Arasât meydanında rezil oldu.” (Kıyamet gününün insanlara
uzatılacağı ile ilgili benzer bir Hadis için Bkz. Ahmed b. Hanbel 3/247)
Cenab-ı Hakle’tan tekrar nida gelir:
“Evet ya Muhammed.”