SIRAT KÖPRÜSÜNDEN GEÇİŞ

Cennet’e gidenler sırat’tan geçerken şu sırayı takip ederler:

Önce, kendilerine İlâhî kitap indirilen peygamberler (resuller) geçerler.

Sonra İlâhi kitap indirilmeyen peygamberler (nebiler) geçerler.

Sonra sıddık makamına yükselenler geçerler.

Sonra ihsan etmeyi sevenler,

Sonra şehidler,

Sonra olgun iman sahipleri,

Sonra da ârifler geçerler. Geriye kusurlu müs-lümanlar kalır. Bunların Sırat’tan geçişleri çok zor, uzun ve meşakkatlidir.

Bazılan yüzüstü tökezleyip düşerler.

Bazılan A’raf denden yerde hapis kalırlar.

Bazılannın imanlannda noksanlık vardır.

Bazılan Sırat’ı yüz yılda geçerler.

Bazdan da Sırat’ı bin yılda geçerler. Her şeye rağmen bunların hiçbirisi Sırat köprüsünden aşağı Cehenneme düşüp yanmazlar.

Müslim,

Mü’min ve Muhsin ile ilgili çeşitli makam ve dereceleri “El-İstidrâc” isimli kitabımızda detaylı olarak açıkladık.

Cennete sevkolunan çeşitli guruplann derecelerine göre, kimisinin sırattan geçişi çok uzun olur.

Kimisinin açlığı artar,

Kimisinin susuzluğu çoğalır,

Kimisinin ciğerleri ağırlaşır,

Kimisinin duman gibi nefesleri çıkar.

Sonra onlar bir havuzdan su içerler ki, havuzun kenarında duran bardaklar gökteki yıldızların sayısı kadar çoktur.

Havuzun suyu Cennetteki Kevser Irmağından gelmektedir.

Boyu Kudüs’ten San’a şehrine kadar olan mesafe gibidir. .

Eni de Aden’den Yesrib’e (Medine’ye) kadar olan mesafe gibidir.

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmaktadır:

“Benim minberim, havuzumun üzerindedir.” (Buhari-Salât 5, Rikak 3-Müslim-Hac 2-Ahmed b. Hanbel 2/236)

Bazılan, günah ve kabahatlannın seviyelerine göre Sırat üzerine hapsolunup yola gitmekten meşgul edilirler.

Çünkü nice abdest alanlar var ki, abdestlerini güzelce almazlar.

Nice namaz kılanlar da vardır ki, namazından dolayı sorumluluk taşıdığının farkında değildir. Onun kıldığı namaz, Allah (C.C.) korkusundan yoksundur. .

Oysa ki, Allah (C.C.)’ın azametini bilenler, elleri ve ayakları kesilse bile, huşû ile kendilerini Allah (C.C.)’a teslim ettikleri için acı duyup kımıldamazlar bile.

Onları ancak Cenab-ı Hakk’ın heybet ve azameti meşgul eder.

Nice insanlar vardır ki, meselâ bir akrep onu valinin meclisinde sokup zehirlese orada bulunan valiye hürmeten buna sabreder, sesini çıkarıp bağırmaz.

Bir kul’un karşısında bile durum böyle olursa, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda, onun heybeti saltanatı ve yüceliği karşısında duran bir insanın hali nasıl olmalıdır?