Buhari’nin Sahîh’inde anlattığına göre, Yüce Allah (C.C.) Mahşerde hesap yerinde ilk hükmedeceği konu, kan davası hususunda olacaktır. İlk mükâfaat vereceği kimseler de gözlerini kaybedenler olacaktır.
A’mâ olanlar kıyamet günü çağırılır ve onlara şöyle denilir:
“Siz bugün Allah (C.C.)’a bakmağa başkalarından daha fazla layıksınız. Haydi şimdi Zâtü’l Yemin’e gidin”
Sonra onlar için bir bayrak hazırlanır ve Şuayb Aleyhisselâm’m eline verilir.
Hz. Şuayb, onların önderi olur. Nûr’dan yaratılmış melekler de onlara katılırlar. Bunlar o kadar çokturlar ki, sayılarını Allah (C.C.)’dan başkası bilemez.
Sanki babasının evinden bir gelin götürür gibi şimşek hızıyla ve merasimle onları Sırat köprüsünden geçirirler. ‘
Onların sabır ve yumuşak huylu olma vasıflan tıpkı Abdullah b. Abbas (R.A.) gibidir. Bu ümmetin içinde onlara benzeyenler de onlarla beraber olurlar.
Sonra bir münâdî:
“Belâ ve musibete uğrayanlar nerede?” diye nida eder.
Onlar hemen getirilirler.
Hakk Teâlâ Hazretleri onları güzel bir şekilde karşılar ve onların zâtü’l yemin’e sevkedilmelerini emreder. ' .
Onlar için yeşil bir bayrak hazırlanır ve Eyyûb Aleyhisselâm’ın eline verilir.
Hz. Eyyûb, onların önderi olur ve beraber zâtü’l yemin’e giderler.
Onların sabır ve yumuşak huylu olma vasıfları tıpkı Akil b. Ebi Talip gibidir. Bu ümmetin içinden onlara benzeyenler de onlarla beraber olurlar.
Sonra bir münâdî:
“İffet ve namusunu koruyan gençler nerede?” diye nida eder.
Hemen Huzur-u İlâhî’ye getirilirler.
Allah (C.C.) onlara:
“Hoş geldiniz.” der ve onların zâtü’l yemin’e gönderilmelerini emreder.
Onlar için yeşil bir bayrak hazırlanır ve Yusuf Aleyhisselâm’ın eline verilir.
Hz. Yusuf onların önderi olur ve beraber zâtü’l yemin’e giderler.
Onların sabır ve yumuşak huylu olma vasıflan tıpkı Râşid b. Süleyman gibidir. Bu ümmetin içinde onlara benzeyenler de onlarla beraber olurlar.
Sonra bir münâdî:
“Allah için birbirlerini sevenler nerede?” diye nida eder.
Hemen onlar Huzûr-u İlâhî’ye getirilirler.
Allah (C.C.) onlara:
“Hoş geldiniz.” der ve onların zâtü’l yemin’e gönderilmelerini emreder.
Onlar sabır ve yumuşak huylu olmada öyle bir derecede bulunurlar ki, hiç kimseye kızmazlar. Kimseye bir kötülük düşünmezler. Bu gibi dünya ahvalinden olan şeyler onlarda bulunmaz.
Onlar tıpkı Hz. Ali b. Ebi Talip gibidirler. Bu ümmetin içinde onlara benzeyenler de onlarla beraber olurlar.
' Sonra bir münâdî:
“Allah (C.C.) korkusundan ağlayanlar nerede?” Diye seslenir.
Hemen İlâhî Huzûr’a getirilirler.
Şehidlerin kanları ile onların gözyaşları ve âlimlerin mürekkepleri tartılır.
Allah (C.C.) için dökülen göz yaşlarının sevabı ağır gelir ve onların zatü’l yemin’e gönderilmeleri emrolunur.
Kendileri için çok renkli bir bayrak hazırlanır. Çünkü onlann ağlama şekil ve sebepleri de muhteliftir:
Kimi cehennem korkusuyla ağlar,
Kimi cennet ümidiyle ağlar,
Kimi de pişmanlıktan dolayı ağlar.
Onlar için hazırlanan renkli bayrak Nuh Aleyhisselâm’ın eline verilir.
O sırada alimler, gözyaşı dökenlerin öne geçmelerine itiraz ederek şöyle derler:
“Allah (C.C.) için gözyaşı dökmenin faziletini
onlara biz öğrettik.”
Bunun üzerine Hz. Nuh Aleyhisselâm’a bir nida gelir:
“Ey Nuh!
Gurubu durdur.”
Dururlar.
Sonra âlimlerin mürekkebi ile şehidlerin kanlan tartılır.
Şehidlerin kanlanmn sevabı, âlimlerin mürekkebinin sevabından ağır gelir ve onlann zâtü’l yemin’e gönderilmeleri emrolunur.
Onlar için safran bitkisi renginde bir bayrak hazırlanır ve Yahya Aleyhisselâm’ın eline verilir.
Hz. Yahya onların önderi olur ve beraber zâtü’l yemin’e giderler.
Alimler yine itiraz ederler ve şöyle derler:
“Onlar bizden öğrendikleri bilgilerle şehidliğin kıymetini öğrendiler. Bu sebeple biz onlardan daha fazla önde olmağa müstehakız.” .
Bu sözlerden Allah (C.C.) çok hoşlanır ve şöyle nida eder:
“Onların dereceleri benim yanımda peygamberlerin mertebeleri gibidir.
Haydi şimdi kimin hakkında şefaatçi olmak istiyorsanız onlara şefaat ediniz.”
Bunun üzerine âlimler, kendi ev halkı, komşuları ve kardeşleri hakkında şefaatçi olur.
Her âlim için bir melek vazifelendirilir ve o melek insanlar arasında şöyle nida eder:
“Dikkat! Dikkat!
Şüphesiz ki, Allah (C.C.) filan âlime şefaat için ruhsat vermiştir.
Kim onun bir ihtiyacını gidermiş ise,
Ona bir lokma yiyecek ikram etmiş ise ve susadığı vakit ona bir yudum su vermiş ise işte o kimseler hakkında şefaatçi olacaktır.”
Bunun üzerine o alime karşı hizmeti olanlar çıkıp gelirler ve o da onlara şefaatçi olurlar.
Buhari’nin Sahih’inde zikrolunduğuna göre ilk şefaat edecek olanlar, öncelik sırasına göre şunlardır:
m
ilk önce İlâhî kitap indirilen peygamberler (Resuller),
Sonra İlâhî kitap indirilmeyen peygamberler (Nebiler),
Daha sonra alimlerdir.
Onlar için beyaz bir bayrak ve Hz. İbrahim’e verilir. Çünkü peygamberler içinde Resûlullah
(S.A.V.)’den sonra İlâhî sırlara en çok vakıf olandır.
Daha sonra bir münâdî:
“Fakirler nerede?” Diye seslenir.
Hemen Huzûr-u İlâhî’ye getirilirler. Dünya, kendileri için bir hapishane mesabesinde olanlar için Allah (C.C.):
“Hoş geldiniz.” Ve onların zâtü’l yemin’e gönderilmelerini emreder.
Bunun üzerine onlar için hemen san bir bayrak
hazırlanır ve İsa Aleyhisselâm’ın eline verilir.
Hz. İsa onların önderi olur ve beraber zâtü’l yemin’e giderler.
Sonra bir münâdî:
“Zenginler nerede?” Diye seslenir.
Derhal getirilirler.
Sayılan o kadar çoktur ki, etraflannı kuşatan çember, beşyüz yıllık bir mesafedir. Yüce Allah (C.C.) onlann zâtü’l yemin’e gönderilmelerini emreder.
Onlar için renkli bir bayrak hazırlanır ve Süleyman Aleyhisselâm’ın eline verilir.
Hz. Süleyman onların önderi olur ve beraber zâtü’l yemin’e giderler.
Hadis-i Şerifte zikrolunduğuna göre, dört gurup insan, dört gurup insana örnek gösterilip şahid getirilicektir:
Onlara denilir ki:
“Sizi, Cenab-ı Hakk’ın ibadetinden alıkoyan sebep ne idi?”
Onlar da derler ki:
“Allah (C.C.) bize mal, mülk ve hırs verdi. Onlar bizi hakkıyla ibadetten alıkoydular.”
Bunun üzerine denilir ki:
“Siz mi daha çok mal, mülk sahibi idiniz? Yoksa Süleyman Aleyhisselâm mı?”
Onlar da:
“Hz. Süleyman’ın malı daha çoktur.” derler.
Bu cevap üzerine onlara şöyle denilir:
“Malının çokluğu, onu Allah (C.C.)’a karşı hakkıyla ibadet etmekten alıkoymamıştır.”
“Belâ ve müsibetlere uğrayanlar nerede?” Diye seslenir.
Derhal getirilirler.
Onlara denilir ki:
“Sizi, Cenab-ı Hakk’ın ibadetinden alıkoyan sebep ne idi?” .
Onlar da derler ki:
“Allah (C.C.) bizi dünyada çeşitli belâlarla mübtelâ kıldı.
O belalar bizi meşgul etti. Allah (C.C.)’a karşı hakkıyla kulluk yapmaktan alıkoydu.”
Onlara denilir ki:
“Siz mi daha şiddetli musibetlere uğradınız? Yoksa Eyyûb Aleyhisselâm mı?”
Onlar da:
“Eyyûb Aleyhisselâm.” derler.
Onlara denilir ki:
“O musibetler Eyyûb Aleyhisselâm’] Allah (C.C.)’a karşı hakkıyla kulluk yapmaktan alı-koymamıştır.”
“Genç, hizmetçi ve köle olanlar nerede?” Diye seslenir.
Hemen getirilirler.
Onlara denilir ki:
“Sizi, Cenab-ı Hakk’ın ibadetinden alıkoyan sebep ne idi?”
Güzellik ve gençlik verilenler derler ki:
“Allah (C.C.) bize gençlik ve güzellik verdi. O sebeple fitneye düştük ve Cenab-ı Hakk’a karşı hakkıyla kulluk yapmaktan meşgul edildik.”
Köle ve hizmetçi olanlar da derler ki:
“Kölelik ve mahrumiyet, bizi meşgul edip hakkıyle kulluk yapmaktan alıkoydu.”
Onlara denilir ki:
“Güzellik bakımından siz mi daha güzeldiniz? Yoksa Yusuf Aleyhisselâm mı?”
Onlar da:
“Yusuf Aleyhisselâm da güzeldi.” derler. Bunun üzerine onlara şöyle denilir:
“O güzel ve bir köle olduğu halde bu durum, onu Allah (C.C.)’a karşı hakkıyla ibadetten alıkoymamıştır.”
“Fakirler nerede?” Diye seslenir.
Hemen getirilirler.
Onlara denilir ki:
“Sizi, Cenab-ı Hakk’ın ibadetinden alıkoyan sebep ne idi?”
Onlar da:
“Allah (C.C.) bizi dünyada fakirlik ile mübtelâ kıldı. O da bizi meşgul etti ve Allah
(C.C.)’a karşı hakkıyla kulluk yapmaktan alıkoydu.”
Onlara denilir ki:
“Siz mi daha fakir idiniz? Yoksa İsa Aleyhisselâm mı?”
Onlar da:
“Isa Aleyhisselâm.” diye cevap verirler.
Bunun üzerine onlara şöyle denilir:
“Onun fakirliği, kendisini Allah (C.C.)’a karşı zikir ve ibadetten alıkoymamıştır.”
Böylece bu dünyada ne ile imtihan olunmuşsa, aynı musibetin daha şiddetlisi ile imtihan olunan bir peygamber misal getirilerek cevap verilir.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz dualarında şöyle derdi:
“Yarabbi!
Zenginliğin ve fakirliğin fitnesinden sana sığınırım.” (Benzer ifade ile Bkz. Buhari-Deavat 29,44,45,46 - Müslim-Zikir 49 - Tirmizi-Dea-vat 76 - İbn-i Mâce-Dua 3 - Ahmed b. Hanbel
6/57,207)
• ,
Hz. Isa Aleyhisselâm da dünya malına asla kıymet vermezdi. .
Sahih rivayetlerle sabit olmuştur ki, onun sahip olduğu hiçbir şeyi yoktu.
Bir tek yün cübbeyi yirmi sene giymiştir.
Seyahata çıktığı zaman da yanma sadece bir testi, bir teşbih ve bir tarak alırdı.
Birgün bir adamı eliyle su içerken görmüştü. Kendisinin ondan daha varlıklı olduğunu düşünerek derhal o testiyi ona hediye etti.
İsa Aleyhisselâm daima şöyle derdi:
“Benim binitim, ayaklarımdır,
Benim evlerim, yeryüzünün mağaralarıdır.
Benim yiyeceğim, yeryüzünün bitkileridir.
Benim içeceğim de, yeryüzü ırmaklarının sularıdır.”
Yüce Allah (C.C.)’m indirdiği suhuf denilen bir kısım kitaplarda şöyle deniliyordu:
“Ey Ademoğlu!
Sen bu dünya hayatında iyi ve kötü her yaptığının karşılığını göreceksin.
Bilerek ya da hata ile adam öldürmek kötü işlerdendir. Eğer keffareti ödenirse kısas yapılmaz ama sen yine de her iki durumdan da sakın. Çünkü her ikisi de büyük birer cinayettir.”
Eğer büyük günahlardan tevbe edilip bir daha o günah hiç işlenmezse umulur ki onlar, cehennemde bin yıl yandıktan sonra sahibi için ateşten çıkarılmasından şefaatçi olur!
Kıyamet günü bir adam getirilir.
İlâhî Adalet terazisi olan mizanda günahı ile sevabı tam birbirine eşit olur.
Allah (C.C.) o kula buyurur ki:
“Git insanlar arasında dolaş.
Onlardan yardım iste. Eğer sana bir sevap veren olursa o sevap sebebiyle seni cennete koyacağım.”
Bunun üzerine o kul, insanlar arasında dolaşır fakat bu konuda kendisine yardımcı olacak hiç kimseyi bulamaz. •
Kiminle konuşsa ve ondan bir sevap istese o şöyle der:
“Ben mizanımın hafiflemesinden korkarım. Çünkü ben o bir sevaba senden daha fazla muhtacım.”
Nihayet ye’se düşüp tam ümidini keseceği bir sırada son defa bir arkadaşına uğrar.
Kendisinden bir sevap istediği arkadaşına şöyle der:
“Birçok kişilere uğradım.
Benim istediğim bir tek sevaba karşı onların yanında binlerce sevap olduğu halde bana karşı cimrilik ettiler ve bir sevap bile vermediler.”
Bunun üzerine o kişi der ki:
“Ben senden önce amel defterimi okudum. Orada sadece bir sevaptan başka bir şey yok.
Nasıl olsa o bir sevabın beni kurtaracağını zannetmiyorum.
Bari senin işine yarasın.
Benden sana bir hediye olarak onu sana verdim gitti.”
O kul, sevinerek sevabı alır neşeli bir vaziyette Yüce Rabbin huzuruna varır ve o sevabı takdim eder.
Bunun üzerine Allah (C.C.) o sevabı verenin de getirilmesini meleklere emreder.
Derhal onu getirirler.
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
“Benim keremim ve cömertliğim, senin cömertliğinden daha fazla ve geniş kapsamlıdır.
Haydi şimdi tut kardeşinin elinden ve cennete onunla beraber gidin.”
Yine mizanda İlâhî terazinin iki kefesi de birbirine denk gelip günah ve sevabı eşit olan bir kimse için Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
“O ne cennet ehlindendir,
Ne de cehennem ehlindendir.”
Daha sonra bir melek, bir sayfa getirir ve terazinin günah kefesine koyar.
Getirdiği o kâğıtta “öff ’ yazmaktadır. Böylece günah tarafı, sevap tarafına karşı ağır basar. Çünkü bu, anaya babaya karşı isyan ve bıkkınlık ifade eden bir kelimedir.
O sebeple günahın ağır basmasından dolayı Allah (C.C.) onun cehenneme atılmasını emreder.
O kimse tam ateşe atılacağı zaman meleklere:
“Beni Allah (C.C.)’ın huzuruna geri götürün.” diye talepte bulunur.
Melekler onun istediğini Allah (C.C.)’a arz ederler.
Allah (C.C.): .
“Onu geri getirin.” diye emreder.
Getirirler.
Allah (C.C.) sorar:
“Ey âsi kul!
Hangi sebepten dolayı geri dönmek istedin?”
O kul der ki:
“Yarabbi!
Babamı cehenneme doğru giderken gördüm.
Şüphesiz onun bende hakkı var.
Ben babama karşı suç işlemiştim.
Şimdi onun günahına karşı göreceği azabı da benim azabıma ekle.
Onu dünyada üzdüğüme karşılık onun yerine ben azab çekeyim de böylece onu kurtar Yarabbi!”
Bunun üzerine Allah (C.C.) çok hoşnut olur ve o kula iltifat ederek şöyle buyurur:
Sen dünyada ona karşı gelip onu üzdün.
Ahirette ise onu kurtardın. Haydi şimdi tut babanın elinden ve beraber cennete girin.”
Cehenneme doğru giden herkesi melekler yolda durdururlar.
Ahiret âlemine ait sırları bildikleri için böyle yaparlar.
Nihayet kendileri için yumuşaklık ve hayırdan nasibi olmayan bir topluluk çağırılır.
Tökezleyip düşmesinler ve rahat geçsinler diye onlar için yolu genişletirler.
Onlar yolda giderken Tavaf-ı İlâhî’den kendileri için bir nida gelir:
“Onları yolda durdurun. Çünkü onlar sorumludurlar.”
Böylece o gurup yolda durdurulur ve gitmekten alıkonulur.
Nihayet onlar için şöyle bir nida duyulur:
Size ne oluyor ki, yardım görmüyorsunuz?”
Bunun üzerine onlar tamamen teslim olup günahlarını itiraf ederler.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
£ 'O * t a fi ^ o ox sO ✓
\jİL±*~3 m.jJu I *3 jsX$
“Böylece günahlarını itiraf ederler.
Artık (Allah’ın Rahmetinden) uzak olsun o alevli cehennemin mahkûmları.” (Mülk 67/11)
Daha sonra cehenneme atılırlar.
Yine bu ümmetin içinde büyük günah sahibi olanlar teker teker getirilirler.
Bir kısmı ihtiyar,
Bir kısmı âciz,
Bir kısmı kadm,
Bir kısmı da genç olarak getirilmiş olurlar. Cehennem bekçisi olan Mâlik isimli melek onlara derki:
“Ey cehennemlikler!
“Böylece günahlarını itiraf ederler.
Artık (Allah’ın Rahmetinden) uzak olsun o alevli cehennemin mahkûmları.” (Mülk 67/11)
Daha sonra cehenneme atılırlar.
Yine bu ümmetin içinde büyük günah sahibi olanlar teker teker getirilirler.
Bir kısmı ihtiyar,
Bir kısmı âciz,
Bir kısmı kadm,
Bir kısmı da genç olarak getirilmiş olurlar. Cehennem bekçisi olan Mâlik isimli melek onlara derki:
“Ey cehennemlikler!
Bana ne oluyor ki, sizi böyle bir halde görüyorum!
Elleriniz, yaptıklarından utanıp saklanmıyor,
Yüzünüzün şeref ve haysiyeti yoktur. Durumunuz iyi görünmüyor.”
Bunun üzerine şöyle cevap verirler:
“Ey Mâlik!
Biz Muhammed ümmetinin günahkârlarıyız. Bizi bırak da günahlarımız için ağlayalım.”
Mâlik, onlara der ki:
“İstediğiniz kadar ağlaym,
Ağlamanız size hiçbir fayda vermeyecektir.” Nice yaşlı kişiler o gün ellerini sakallan üzerine koyup şöyle diyecekler:
“Vah yazık!
Hey gidi ihtiyarlık!”
Onlann ömürleri uzun olduğu gibi üzüntüleri de uzun olur.
Nice olgun kişiler şöyle diyecekler:
“Vah yazık!
Hey gidi musibetler! Hey gidi aşağılık makam ve mevkiler!”
Nice gençler şöyle diyecekler:
“Vah yazık!
Hey gidi gençlik!”
Nice kadınlar saçlarından yakalanınca şöyle diyecekler:
“Vah yazık!
Hey gidi felâketler! Hey gidi kötü şöhretler!”
O sırada Hakk Teâlâ Hazretlerinden bir nida gelir:
“Ey Mâlik!
Onların hepsini birinci kapıdan cehenneme doldur.”
Bunun üzerine cehennem onları almağa yönelince hepsi birden:
“Lâ ilâhe illallah” derler.
Bu tevhid kelimesinin söylenmesi üzerine cehennem onlardan kaçıp beşyüz yıllık geri mesafeye çekilir.
Onlar tekrar ağlamaya başlarlar. .
Yeniden bir nida gelir:
“Ey Cehennem!
Onları yakala! ;
Ey Mâlik! Onları birinci kapıdan cehenneme doldur.”
O sırada gök gürültüsünü andıran bir ses duyulur. .
Cehennem, kalpleri yakmağa yöneldiği vakit,
Mâlik onu engeller ve şöyle der:
“Ey cehennem!
İçinde Kur’andan eser bulunan bir kalbi yakma. Çünkü o, aynı zamanda iman için de bir kab-dır.
Rahman olan Allah (C.C.)’a secde eden kalbi de yakma. Çünkü onlar, alınlarında secde izi olarak geri dönerler.”
O esnada bir adam çığlık atarak sesini yükseltir. Onun şiddetli haykırışı bütün cehennem ehlinin seslerini bastırır.
O kişi bir müddet yandıktan sonra ateşten çıkarılır.
Allah (C.C.) buyurur ki:
“Ne oluyor sana ki, bütün cehennem halkından daha fazla çığlık atıyorsun?”
O da şöyle cevap verir:
“Yarabbi!
Sen beni hesaba çektin.
Ateşe atılmama hükmettin. Ama ben yine de senin Rahmetinden ümidimi kesmedim. Beni her hâl-ü kârda duyduğunu bildiğim halde yine de çığlığımı artırdım.”
Bunun üzerine Allah (C.C.) şöyle buyurur:
“Delâlete düşenlerden başka kim Rabbinin Rahmetinden ümidini keser!
Haydi şimdi git.
Ben seni mağfiret eyledim.”
Yine başka bir adam bu şekilde cehennemden
çıkarılır.
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
“Cehennemden çıktın. Ama hangi amel ile cennete gireceksin?”
O kul şöyle cevap verir:
“Yarabbi!
Ben senden ancak basit bir şey isterim.”
Bunun üzerine onun için bir ağaç ortaya çıkarılır.
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
“Gördün mü bu ağacı?
Onu sana verdim.
Ondan başka bir şey ister misin?”
O kul cevap verir:
“Hayır Yarabbi!
İzzetinin ve yüceliğinin hakkı için başka bir şey istemem.”
Allah (C.C.) şöyle buyurur:
“O, benden sana bir hediyedir. Kim onun meyvesinden yerse ve onun gölgesinde gölgelenirse onun için, ondan daha güzel bir ağaç ihsan ederim.”
Bunun üzerine o kul, kendisine hediye edilen ağaca uzun uzun bakar.
Hakk Teâlâ Hazretleri buyurur ki:
“İkinci ağaç da hoşuna gitti mi?”
Kul cevap verir:
“Evet Yarabbi! Çok hoşuma gitti.”
Yüce Allah (C.C.) buyurur ki:
“O halde onu da sana bağışladım. Benden daha başka bir şey ister misin?”
Kul da:
“Hayır yarabbi!
Başka bir şey istemem.” der
Ondan bir kimse yediği ve gölgesinde oturduğu vakit Allah (C.C.) ondan daha güzelini ihsan eder.
O kul yine uzun uzun ona bakar.
Bunun üzerine Allah (C.C.):
“Onu da sana bağışladım. Benden daha başka birşey ister misin?” der.
O da:
Hayır Yarabbi! İzzetinin hakkı için başka birşey istemem.” diye cevap verir.
Bunun üzerine Allah (C.C.) çok hoşnut olur ve onu cennete koyar.
Ahiret ahkâmına ait bir misal de şöyle verelim:
Kıyamet günü bir kişi getirilir. Allah (C.C.) onu hesaba çeker ve kendisini azarlar.
İlâhî Adalet terazisinde günahların ve sevapların tartıldığı bir sırada herkes zanneder ki, Allah (C.C.) sadece onun hesap durumuna ve tartısına bakacak, başka şeye bakmayacak!
Oysa ki, Allah (C.C.) o anda milyarlarca insanın hesabını görmektedir.
Orada herkes kendi derdine düşer ve kimse, kimseyi görmez.
Birbirlerinin seslerini de duymazlar.
Herkes kendi korku ve hayâ perdesi altındadır.
Sübhanehu ve Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur:
“Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden korkun.” (Nesai-Cenaiz 24)
Yüce Allah (C.C.)’ın kelâmında, melekût âleminin sırlarından akıllara durgunluk derecede nice sırlar vardır. Çünkü onun mülkünün sınırlan yoktur.
Hiçbir iş de, onu başka bir işten alıkoyamaz.
İşte durum bu halde iken bir adam oğluna gelir ve ona şöyle der:
“Oğulcuğum!
Ben seni giydirdim. Çünkü sen kendin giymeğe gücün yetmezdi.
Ben sana yiyecek yedirdim,
Sana içecek içirdim.
Sen çocukken benim için en değerli bir varlıktın. Ben senin her şeyine kefil oldum.
Sen bir zararı defetmekten âciz olduğun gibi bir faydayı temin etmekten de âciz idin.
Nice meyveleri senin canın çekmişti de ben onları senin için almıştım.
Şimdi kıyamet gününün dehşetini görmez misin?
Babanın günahları çoktur.
Ne olur onlardan hiç değilse bir tanesine olsun sen yüklen de benim günah yüküm biraz hafiflesin!
Hiç olmazsa bana bir tane sevap ver de mizanımda sevabımı onunla biraz olsun artırayım! ”
Bu sözleri duyan çocuk şöyle diyerik hemen oradan uzaklaşır: .
“Bugün ben ona senden daha muhtacım.”
Herkes akrabasına,
Arkadaşına ve kardeşine karşı bu şekilde davranır.
Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“işte o günde kişi kardeşinden,
Annesinden,
Babasından,
Eşinden ve çocuklarından kaçar.” (Abese 80/34-36)
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur:
“insanlar çıplak olarak haşrolunurlar.” (Buhari-Enbiya 8-Müslim-Cenne 58-Tirmizi-
Kıyame 3-Nesai-Cenaiz 119-Ahmed b. Hanbel
5/3) . . .
Bunun üzerine Hz. Aişe (R.A.) validemiz dedi
ki:
“Vah yazık!
Ne kötü ve ne ayıp bir durum!”
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz de şu ayeti
okudu:
“O gün onlardan herbirinin başından aşacak işi (ve derdi) vardır.” (Abese 80/37)
Yani peygamber (S.A.V.) Efendimiz kıyamet günü korkunun şiddetini murad etmiştir.
O günün dehşeti, insanları birbirlerine bakmaktan alıkoyacaktır. .
Daha sonra Allah (C.C.) herkes için bir sahife yazılı amel defterlerini çıkaracaktır.
Mü’minin sahifesi gül yaprağından,^
Kâfirin sahifesi de sedir ağacı yaprağındandır.
O sahifelerde bütün yaptıkları yazılıdır.
O sahifeler, bazılarına sağ taraflarından verilir,
Bazıları da sol taraflarından verilir.
Bu hususta insanın hiçbir irade ve isteği yoktur. Amel durumlarına göre bu şekilde verilir.
Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:
“Onun için kıyamet gününde açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.” (Bkz. İsra 17/13) '
Sıratı geçen bir kimse hemen havuza uğramaz. Daha yedi tane köprü vardır ki, inşam helâk eder.
Yetmiş bin kişi hiç hesaba çekilmeden doğrudan doğruya cennete giderler.
Onlar için mizan kurulmaz.
Onlar amel defteri de almazlar. Ancak onlara bir berat verilir. O beratın üzerinde: “Lâ ilahe illallah Muhammedun Resûlullah” yazılıdır.
Yine aynca: .
“Bu, falanca’nm oğlu filan’ın cehennem’den kurtuluş ve cennet’e giriş beratıdır.” diye yazılır.
Bir kimsenin günahları mağfiret olunduğu vakit vazifeli bir melek, onu kolundan tutar ve mahşer yerindeki insanlar arasında dolaştırır.
Bir yandan da şöyle nida eder:
“İşte bu, falan oğlu filandır.
Allah (C.C.) onun günahlarını bağışladı. O öyle bir mutluluğa ermiştir ki, artık ondan sonra asla bir daha şekavete düşmez.”
Kendilerine İlâhî kitap indirilen Peygamberler
(Resûller) kıyamet günü büyük minberler üzerinde bulunurlar.
Kitap indirilmeyen peygamberler (Nebiler) ve âlimler ise daha küçük minberler üzerinde bulunurlar.
Her peygamberin minberi, kendi derecesinin üstünlüğüne göredir.
İlmi ile amel eden âlimler, nûrdan kürsüler üzerinde bulunurlar.
Şehitler,
Salihler, -
Kur’an okuyanlar ve müezzinler, kum yığını gibi yüksek ve misk kokulu kürsüler üzerinde bulunurlar.
Rivayet olunur ki, Kur’an-ı Kerîm kıyamet günü güzel yüzlü ve güzel huylu bir adam suretinde gelir ve şefaat eder.
İslâm da aynı onun gibi gelir ve şefaat eder.
Hz. Ömer (R.A.)’ın İslâm olma olayım “İhya” adlı eserimizde detaylı bir şekilde anlattık.
Cenab-ı Allah, dilediğine hidayet verip onu cennete sevkeder.
Yine dünya da gelir. Fakat o âciz,
Siyah-beyaz karışımı,
Yüzü gözü buruşuk,
Acaib kılıkta ve yaşlı bir adam suretinde gelir.
Görünüş itibarîyle çirkinlerin en çirkinidir.
İnsanlara denilir ki:
“Bunu tanıyor musunuz?”
Onlar da:
. “Biz bundan Allah (C.C.)’a sığınırız.” derler.
Bunun üzerine onlara denilir ki:
“İşte bu, dünyadır.
Siz bunun için birbirinize hased ederdiniz.
Ve yine bunun için birbirinize düşmanlık ederdiniz.”
Yine Cuma da bir gelin suretinde getirilir.
Mü’minler onun çevresini kuşatırlar.
Mü’minlerin çevresini de çok muazzam bir şekilde güzel misk ve kâfur kokulan sarar.
Onların üzerlerinde öyle güzel bir nûr vardır ki, her gören hayran kalır.
İşte onlar, bu şekilde bir merasimle Cennete konulurlar.
Allah (C.C.)’ın Rahmetinin bolluğuna bak! Kur’an’ın varlığı,
İslâm ve Cuma. Bunların hepsi de İlâhî Rahmetin bir tecellisi olarak şefaat ederler.
Kur’an-ı Kerîm’in varlığı Ceberût aleminden,
İslâm ise; namaz, oruç ve sabır gibi melekût aleminden olduğu halde Allah (C.C.)’m dilemesiyle nasıl da müşahhas bir vaziyette tecelli ediyorlar!
Hendek savaşı günü Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: .
‘'Ey fânî canların ve imtihan olunan bedenlerin Rabbi!” diye dua etmişti.
Çünkü bunların hepside ilme muhtaçtırlar.
Biz bu konuları, bu kitabın dışında “El-İktisâd” adlı eserimizde çok daha detaylı olarak açıkladık. Şeriata karşı olan insan şeytanlarının yeni bid’atlerine iltifat etmedik.
Arzulanan doğru yolu bulan mü’minlere müjdeler olsun.
Cenab-ı Allah’tan, lütf-u keremi ile bizleri bağışlamasını ve muvaffak kılmasını dileriz. Allah (C.C.) bize kâfidir. O ne güzel vekildir.
Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm’a, onun âl ve ashabı üzerine salât-ü selâm olsun.
<blockquote>Dünya üç günlüktür.
Dün geçmiştir. Bir daha ele geçmez.
Yarın gelecektir.
Ona kavuşabilecekmiyiz ?
Şüphelidir.
O halde yaşadığın bugünü
ganimet bil ve değerlendir</blockquote>